top of page

YARADILIŞ

  • Yazarın fotoğrafı: Nazan Kayran Köse
    Nazan Kayran Köse
  • 1 Ağu 2018
  • 4 dakikada okunur

YARADILIŞ Hoşuma giderdi uyumak ve dahası taş olmak Utanç ve onursuzluk yok olana dek Artık tek arzum görmemek ve hissetmemek Usulca konuş yalvarırım uyandırma beni Michelangelo Buonarroti


Ünlü İtalyan Rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairidir. Michelangelo, Caprese kasabasında doğmuştur. Soylu bir aileden gelen babası Ludovici Bounnarroti kasabanın belediye başkanıdır. Fakat Michelangelo'nun doğduğu yıl, babasının başkanlık görevi sona erdirilmiş ve yoksullaşan aile Floransa'ya taşınmıştır. Burada bir taş işçisinin karısının bakıcılığına verilen Michelangelo, yıllar sonra bunun üzerine "dadımın göğsünden sütüyle birlikte keskiyi ve tokmağı da emdim" diyecektir.


1505 yılında Papa II. Julius tarafından kendisine, en önemli başarılarından biri olacak Vatikan’ın yanındaki Sistine Şapeli’nin tavan resimlerinin yapılması işi verir. 3 yıl sonra başlayacağı bu görevi sanatçı, 520 metrekarelik bir alanda yaklaşık dört yıllık bir çalışmanın ürünü olarak bitirir. “Adem'in Yaratılışı” ismindeki sahne batı resim sanatının en canlı tasvirlerinden biri kabul edilir. Michelangelo, "Yaradılış" adlı tablosunda nasıl ki Tanrı dokunuşuyla Adem’i yaratmış ve canlandırmış ise insanda her temasıyla kendisini ve karşısındakini şekillendirir yani yeniden yaratır.

Sanatın her alanı ya bir teması anlatılır ya da temasa duyulan özlemi. Michelangelo zengin hayattan yoksulluğu yaşamış, küçük yaşta annesinden uzak kalarak bir dadının sert dokunuşlarına maruz kalmıştır. Tablolarında temas sıklıkla görülür, iç içe geçmiş yakın temasta olan insanları sıklıkla görmek mümkündür. Ya da Leonardo Da Vinci evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya gelmesi nedeni ile zorluk çeker ve eğitimini tamamlayamaz. Babası ve üvey annesi ile yaşamasına rağmen sadece amcasından sevgi görür. Babası tarafından hiç kabul edilmez. Fiziksel temastan hoşlanmadığı iddia edilir: “Üreme faaliyeti ve bununla bağlantılı olan her

şey o kadar iğrençtir ki insanlar hoş yüzler ve duygusal eğilimler de olmasa kısa sürede yok olacaktır” sözü daha sonra Sigmund Freud tarafından analiz edilmiş ve Freud, Leonardo’nun frijit olduğuna ifade etmiştir. 1476 yılında, sevgilisi Verrocchio ile birlikte yaşarken 17 yaşındaki model Jacopo Saltarelli ile sodomist ilişki kurduğu gerekçesiyle adı bilinmeyen bir kişi tarafından suçlanmıştır. İki ay süren soruşturma sonucu, Leonardo’nun babasının saygın konumuna da bağlı olarak hiç şahit bulunamaması nedeniyle dava düşmüştür. Temastan hoşlanmayan Da Vinci insan vücudu ve anatomisi üzerinde durmuş çizimlerinde kadın figürlerini sıklıkla kullanmıştır. Veya annesi ile ciddi sorunları olduğu bilinen Pablo Picasso’nun tüm kadın tablolarını kübist çizimlerinin dışında deforme ederek çizmesi de teması ya da temassızlığı anlatmaktadır.


Sanat; bir teması, temas anını, ya da bir temas bozukluğunu ifade eder. Ünlü fotoğraflarda, sinema filmlerinde ve tablolarda bunu görmek mümkündür.


Temas bir örümceğin yaşaması için ördüğü ağdır, temas hayata dokunmaktır.

Kişi ve çevre bir bütün olarak ele alınmalıdır, çünkü kişi çevreyle temas kurmadıkça ihtiyaçlarını karşılayamaz ve dolayısıyla varlığını sürdüremez (Daş 2009:105). Farkındalık ile ilgili yazımda farkındalığın sürecinden bahsetmiştim. Orada geçen tüm süreç aslında bir tür temas kurma sürecidir. Eğer birey duyum, duygu, istek ve ihtiyaçları ile temas ederse farkındalık kazanır.

Temas hayatta olmak, yaşama dokunmak demektir. Derin bir nefes aldığında ciğerlerine oksijenin dolduğunu hissetmek, vapurda rüzgârı yüzünde hissetmek, tokalaştığın birinin elinin sıcaklığını fark etmek, üzülen birinin acısını içinde hissetmek, bir dostunun seni gördüğüne sevindiğini görüp mutlu olmak, en yakınlarıyla güzel anları yaşamak ya da tartışmak, tanımadığın birini keşfetmeye çalışmak, anlamak, anlatmak… Temas hayatta kalmak için yapılan her şey. Tıpkı bir örümceğin yuvasını oluşturmak ve avlanarak karnını doyurmak için yavaş yavaş, bir düzen ve ritimle ördüğü ağı gibi…



Temas kabuklardan kurtulma sürecidir. Büyüme ve gelişme ancak temas ile olur.


Kişinin öncelikle kendi ile temasından kendini anlama, anlamlandırma, farkındalık geliştirme yani içinde olduğu kabuğu tanıması gerekir. Bu nedenle temas insan yaşamının özünü oluşturur. Temas aynı zamanda kişinin kabuklarının ardında kalan her şeyle buluşmasını da içerir. Her kişi çevresi ve çevredeki diğerleri ile doyumlu ve etkin temasta bulunma kapasitesine sahiptir. Kişinin diğerleriyle olan teması onun yaşamını sürdürmesi ve gelişerek büyümesini sağlar (Sezgin 2002). Geştalt terapi yaklaşımında, kişinin ancak temas yolu ile büyüyebileceğine ve değişebileceğine olan inanç temas kavramını çok önemli kılar (Clarkson ve Mackewn 1993:55). Çevreyle temas, kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirdikleri deneyimlerdir ve kişinin büyüyebilmesi ve değişebilmesi ancak yaşadığı deneyimler aracılığıyla gerçekleştiği söylenebilir.

Temas sınırı değişime izin verecek kadar geçirgen, kişinin bağımsızlığını sağlayacak kadar da katı olmalıdır.

Psikolojik açıdan sağlıklı kişiler, hem kendileri ile hem de çevreleriyle iyi bir

temas içindedirler (Korb ve ark.1989:47; Akt. Daş 2009:112). Temas kişi ile çevre arasında ki temas sınırında yaşanır (Daş 2009:105). Burada “sınır” aynı zamanda birleştirici özelliktedir çünkü kişi çevre ile bu sınırda buluşmuş olur.

Kişinin ihtiyacının nasıl karşılanması gerektiğinin farkında olması da temas sınırını etkiler. Örneğin kişi duyumsadığı huzursuzluk hissinin gerekçesini güvende olma ihtiyacı olarak yorumluyorsa bu ihtiyacına temelindeki güvensizlik düşüncesinin farkındalığına varmadığında bu ihtiyacını uygun yollarla karşılayamıyor olacağından bir iç huzursuzluk yaşayacaktır. Güvenememe kaynaklı güvende olma isteği, yeni kişilerle iletişim kurmaktan imtina etmesine, tanıdıkları ile sınırlı zamanlarda sınırlı ilişkiler kurmasına, bildiği yollardan bildiği çevre ve mekanlardan uzaklaşmamasına yani çevre ile arasına katı bir temas sınırı kurmasına neden olabilir. Buda kişini, farklı kişilerden farklı bilgiler öğrenerek, yeni yerler keşfederek, yeni duyumları fark etme deneyimini yaşamasına dolayısıyla büyüyüp bütünleşmesinin engel olmasına neden olacaktır. Aslında kadar basit değişimleri bile denemeyerek hayatı ne kadar çok kısıtladığımızın farkında mısınız?


Farklı şeyleri denemeye, görmeye, yaşamaya ne kadar çok kapatıyor kendimizi, kim bilir nelerden kaçıyoruz hayatta, duvarlarımızın


arasında hapsolmuş gibi oluyoruz bazen.. Bu durum aslında sandığımız gibi bizi korumak yerine savunmasız bırakıyor. Yaşadığımız zorluklar karşısında bildiğimizin dışına çıkmadığımız için alternatifleri kullanmakta, mücadele etmekte zorlanıyoruz. Bu yüzden kendimi başarısız ve yeteneksiz olmakla suçluyor, güçsüz hissediyoruz.

Artık önce kendimizle ne kadar temas halinde olduğumuzu sonra çevremizle temas sınırlarımızı yeniden yaratma vaktidir bence…Unutulmamalıdır ki insan her temasıyla kendisini ve karşısındakini şekillendirir yani yeniden yaratır.


 
 
 

コメント


2018. Bu sitenin tüm hakları gizlidir.

bottom of page