Yazdığın Senin Hikayendir
- Psk. Nazan Kayran Köse
- 15 Oca 2018
- 3 dakikada okunur
“İşte burada bu gerçeğe ulaştım nihayet... Belki de en güzel yıllarım geride kaldı. Bir mutluluk olasılığının var olduğu yıllardı. Ama artık geri gelmelerini istemem.” Samuel Beckett
İnsanın hayatta kendi ile verdiği mücadelede ölüm kaygısına karşı var olma çabası, yaptıkları ile hayatta kalma mücadelesi, hayatta durduğu yer, aldığı, sorumluluklar, seçimleri ve belki de en önemlisi hayata yüklediği anlam... Hepsi baktığımız bir tablonun birer parçası, peki gördüğümüz şey ne? Nasıl bir tablonun içindesiniz o tabloda neler var, o tablonun gerçeği ne, duygusu ne? O tabloya bir daha bakma vakti gelmedi mi?

Tüm canlıların doğuştan getirdikleri iki temel amaç vardır. Bunlardan birincisi hayatta kalmak, ikincisi ise büyümek ve gelişmektir. Hayatta kalma yani varolma çabası dediğimiz şeydir. Bu çaba bizim davranışlarımızı şecimlerimizi, aldığımız yada almadığımız sorumlulukları belirler. Ve bütün bunlar var oluşumuza kattığımız anlamla şekillenir.
Hiç düşündünüz mü? Sizin var oluşunuza kattığınız anlam nedir? Neyle var
etmeye çalışıyorsunuz kendinizi?
Varoluşçu bakış açısına göre yaşamın önceden belirlenmiş bir anlamı yoktur. Yaşamına anlam verecek olan insanın kendisidir. Başka bir deyişle varlığını sürdürebilmek ve ne yönde büyüyüp gelişeceğine karar vermek her bireyin kendi sorumluluğudur. Kimisinin iyi olmaktır, iyi bir insan olmak, adından hep iyi söz ettirtmek, kimisi “mükemmelsem varım” der ve kusursuz olmaya çalışır.
Kimi başarıyla eş tutar varlığını, kimisi hırsıyla tutunur illa istediğini elde edecektir, elde ederse varlığını hisseder. Kimisiyse ilgi ister ve ilgiyle hisseder var olduğunu, kimisi can acıttığında... Kimisi de kurtarmak olarak belirler varoluş amacını, kendini buna adar.
Yani sözün kısası her insan kendine bir varoluş amacı belirler tabi ki bilinçli bir karar, üzerine düşünülüp tasarlanmış bir hedef değildir bu. Kişinin mizacı, anne baba tutumu, nasıl bir çocukluk geçirdiği ile belirlenir farkında olunmadan ve zihninde bir yerlere yerleşir kalır orada. Sonrasında da tabloyu şekillendirmeye başlar bu amaç.
Nasıl mı? ihtiyacına yönelik yaptığı seçimlerle.

Yaşamın temeli ihtiyaçlar ve amacı da ihtiyaçları karşılamaktır. Kişinin varoluşunun seçim nosyonu, yaşam amacını ve hedefini belirlemek olduğundan, ihtiyacı karşılamaya yönelik yapılan davranışların da şeçimlerden ibaret olduğu söylenebilir ki bu durum kişinin mutlu olması amacına hizmet eder.
İnsan yaşamının anlamını belirleme sorumluluğunun yanı sıra yaşadıkları nedeniyle hissettiklerinden, yaşadıklarına yüklediği anlamdan ve bunlarla nasıl başa çıktığından sorumludur. Her ne kadar insan ailesini, doğduğu ortamı, içinde büyüdüğü kültürü ve koşulları seçme özgürlüğüne sahip değilse de, neyi kabul ya da reddedeceğini, nasıl düşüneceğini, ne hissedeceğini ve ne yapacağını seçebilir. Varoluşsal seçimlerimiz neyi kabul ettiğimizi, neyi reddettiğimizi, ne hissettiğimizi, ne düşündüğümüzü ve nasıl davrandığımızi anlatır.
Yapılan seçimler, bu seçimlerin sorumluluğunu almayı da beraberinde getirir. İnsan bazı davranışlarının sonucundan kaçınmak ve sorumluluğunu almamak için sorumluluğu "bir başkasına" ya da "kötü kadere" veya
"mecburiyetlere” bağlayabilir. Bu, kişinin kendini pasif ya da kurban olarak göstermesi ve seçimlerinin sorumluluğunu almaktan kaçınmasına hizmet eden bir yöntemdir.
“Ne yapayım çalışmak zorundayım” veya “ben yapmazsam bu işler kalacak” ya da “kaderimizde beklemek varsa bekleriz” vs. gibi serzenişler yerine , “çalışmayı tercih ediyorum çünkü karşılığında kazandığım paraya ihtiyacım var" veya "bu işleri yapmayı tercih ediyorum çünkü diğer seçimlerimin sonuçlarını (yani yapılmaması halinde olacakları) yaşamak istemiyorum” ifadesi ile yer değiştirebilir.
Elbette ki insanların seçmeden yaşadıkları pek çok koşul da vardır. Örneğin, hapis, yoksulluk ya da mahrumiyet. Bununla birlikte, tüm bu durumlarda da insanlar yine de tepkilerini seçebilirler.
Aldığımız sorumlulukları sahiplenmemiz, yaptığımız seçimlere sahip çıkmamıza ve farkındalığımızın artmasına imkan sağlar. Nasıl bir yaşamımızın olduğu, kendi hikayemizin tablosunda nelerin olduğu ancak bu şekilde fark edilebilinir.
Öte yandan bazı vaka çalışmalarında insanların genellikle kendilerinin değil başkalarının öykülerine ilgi duyduklarına, kendi öykülerinin aslında ne kadar zengin olduğunu fark edemediklerine vurgu yapılmaktadır. Oysa her insanın roman olmaya değer bir yaşamı vardır. Ve kendi hikayesiyle oluşacak tablosunda istediği şeyi resmetme özgürlüğü bulunmaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında denebilir ki; geçmiş yaşantılarda kalan mutluluk olasılıklarına üzülmek yerine tablonuzdaki resminizin, var oluşunuzla eşleştirdiğiniz gerçeğini görerek mutlu olma seçimini yapmanız aslında hiç de zor değildir.
Commentaires