Beden Yalan Söylemez
- Psk. Nazan Kayran Köse
- 8 Oca 2018
- 2 dakikada okunur
Bazen günümüz kötü geçer iş- ev stresi, belki biriyle bir tartışma, trafikte kornalaşma, müdürünüzün istemediğiniz bir işi daha size vermesi...Belki birine üzüldünüz ,kızdınız vs. peki günün sonunda başınızın ağrıması ya da migrenizin tutması, boğazınızın şişip faranjit olmanız, belinize, midenize giren ağrı, gözünüzün seyirmesi, "ay bir yorgunluk çöktü" halleri... sizce tesadüf mü?
Bazen pek de sevmediğimiz birini görürüz nezaket kuralları devreye girer. Stratejik ilişki gereklliği, ayıp olur bıdı bıdııları... hooop öpüp kucaklayıvermişiz karşımızdakini. Peki bedenimiz gerçekten o teması hissetirir mi?
Bazen aslında canımız sıkkındır ve bir arkadaşınız sorar “neyin var?” diye ve biz de yok bir şey deyiveririz. Peki bedenimiz gerçekten bir şeyimiz yok gibi davranabilir mi? Duygunuzu söylemeyerek sakladığınız gerçeğe bedeniz eşlik edebilir mi?
Bedeniniz yalan söyleyebilir mi?
Biz biliriz ki spontan olarak ortaya çıkan bedensel tepkiler gerçeği yansıtırlar ve bedenin verdiği bu tepkilerin farkında olmamak, kendinin farkında olmamakla eşdeğerdir. Bedensel tepkiler, kişinin duygu ve düşüncelerine spontan olarak eşlik ettiklerinden, bedeninin farkında olmayan kişi kendi duygu ve düşüncelerinin de farkında olmakta güçlük çekebilmektedir.
Kişide ortaya çıkan her sözel olan ve olmayan davranış kişinin kendini ifade etme biçimidir. Buna göre kişi bedeni, düşünceleri ve duygularıyla bir bütündür. Ve bunlardan birini göz ardı etmek bu bütünün bozulması anlamına gelir ki, bu bütünlüğümüzü korumak üzerine kodlanan varoluşumuza ters bir durumdur.
Bazı kişilerin bedenin bazı parçalarına veya beden duyumlarına yönelik farkındalıkları sınırlıdır ya da bedenlerinin verdiği tepkilerin altında yatan duyguyu bilemeyebilirler. Bu durumda insanın kendi ile olan teması da kesilir.
Geştalt yaklaşımına göre beden, zihin ve ruh arasındaki ya da bir başka deyişle beden, düşünce ve duygu arasındaki uyumsuzluklar oldukça önemlidir. Çünkü beden, düşünce ve duygularımız bir bütündür ve birbirlerini etkiledikleri gibi birbirlerinden etkilenirler.
Yapılan çalışmalarda duygusal tepkilere takılıp kaldığında, kas sisteminin koruyucu bir zırh olduğu görüşü ön plana çıkmaktadır. Buna göre insanlar kabul etmedikleri duygusal tepkilerini bedendeki kas gruplarını sıkarak engellemeye çalışırlar. Bu durum kronikleşirse kaslardaki kasılma ve gerginlik sürekli hale gelerek kişinin bedenini zırh gibi kaplar ve bütün bunlar kişinin beden duruşunu etkiler.

İstenmeyen duygular vücut mekanizmaları tarafından baskılanır, bunun karşılığında bazı kas grupları kasılır ya da gevşer. Bel ve bacak ağrıları, omuz ya da boyun tutulmaları bu aşamada görülebilir.
İşte bu noktada denebilir ki anne- baba veya eşiniz arkadaşınız ya da müdürünüzle uzun süre yaşadığınız sorunda ya da o anlık yaşanan bir olayda hissettiğiniz duygulara kulak vermediğinizde, yaşanılan olaya ilişkin oluşan ihtiyaç bir türlü karşılanamadığında aslında karşılanması için hizmet eden enerji ve gerilim bedende sıkışıp kalır.
Siz her ne kadar bunu tolere etmeyi, görmezden gelip rutininize devam etmeye alışsanız da bedeniniz sizin kadar iyi bir oyuncu olmadığından bir sorunun olduğunu size sürekli hissettirecektir. Ta ki siz ona kulak verip dinleyene ve ihtiyacınızı karşılayana kadar.
Peki ya ne yapabiliriz dediğinizi duyar gibiyim.
"Müdürle tartışalım istifa mı vereyim, eşime rest mi çekeyim, trafikte ağzıma geleni mi sayayım ya da yolda sevmediğim tanıdığımı görünce bedenimi dinleyeyim onunla selamlaşmayayım mı?"
Elbette hayır, elbette tek seçenek bunlar değil. Elbette her öfkelendiğimizde bağırmak ya da karşımızdakini kırmak tek seçenek değil. Sadece duygumuzun ve sonrasında ihtiyacımızın farkında olabilirsek, seçeneklerimiz artacaktır.
Bu noktada da bedenimiz en büyük yol göstericimiz.

Yorumlar